Al Di Meola’dan
Yaşayan Bir Beatles Öyküsü
Caz müziğin, genellikle rock ya da diğer müzik türleriyle harmanlanarak eklektik bir tarz ortaya çıkarmasına imkan tanıyan fusion devriminin Latin, Flamenko, Tango köşesini tutan isim olarak nitelendirebiliriz Al Di Meola’yı. Gitarının yakıcı tonuyla ve güçlü tuşeleriyle 80’lerde kendinden söz ettirmeye başlayan Al Di Meola, sonrasında daha akustik renklerle paletini genişletmeye devam etti. Son dönemde ise, müziğinin oluşumunda çok önemli etkisi olan Beatles’a tribute niteliğinde kaydetmiş olduğu albüm “All Your Life” ile karşımızda. Al Di Meola bu albümünden parçalarla önce 17 Nisan tarihinde Ankara Congresium’da, daha sonra da 8 Mayıs’ta İstanbul CRR’de Türk dinleyicileriyle buluşuyor olacak. Dilerseniz öncelikle Al Di Meola’nın hayatından ve müziğinin evriminden bahsedelim, daha sonra da odağımızı Beatles parçalarına yer verdiği son albümüne doğrultalım.
İtalyan asıllı Al Di Meola, 22 Temmuz 1954’te New Jersey Amerika’da dünyaya geldi. Gitar çalmaya karar verdiğinde henüz 9 yaşındaydı. Caza olan ilgisi her geçen yıl arttı. Bu ilgisi yetenekleriyle birleşince kendisini 1971 senesinde Boston’daki ünlü müzik okulu Berklee’de buldu. Burada klavyeci Barry Miles’ın caz-füzyon grubu ile müzik çalışmalarına başladı.
1974 senesinde, dünyanın en iyi caz piyanistlerinden Chick Corea tarafından farkedildi ve kendine “Return to Forever” grubunda yer buldu. Bu onun kitleler önünde sahne alma şansı yakalaması anlamına da geliyordu. Şüphesiz çok heyecan verici bir başlangıçtı. Klavyede Chick Corea, bas gitarda Stanley Clarke, davulda Lenny White ve gitarda Al Di Meola'dan oluşan bu müthiş ekip, üç caz-füzyon albümü kaydetti. 1976'da Return to Forever dağılınca Al Di Meola kariyerine solo albümlerle devam etme kararı aldı.
1976 senesindeki ilk solo albümü Land of the Midnight Sun’da teknik ustalığı, hızlı ve karmaşık soloları ve kompozisyonlarıyla kendinden söz ettirdi. İlk albümlerinden itibaren müziğinde Akdeniz esintileri hissedilmeye başlanmıştı. Elektrik gitarıyla icra ettiği parçaların yanısıra flamenko tarzına kaydığı akustik parçalar da albümlerinde yer alıyordu. İkinci solo albümü Elegant Gypsy’den Mediterranean Sundance parçası da buna bir örnekti. Bu parçada geçtiğimiz Şubat ayı sonunda ölümüyle bizleri çok üzen flamenko gitar efsanesi Paco De Lucia da, Al Di Meola’ya eşlik etmişti.
Al Di Meola, latin müziğini caz füzyon içine yedirdiği eklektik tarzına, izleyen solo albümleri Casino ve Splendido Hotel’de devam etti. Bu ilk solo albümlerini takip eden dönemde, 1981 senesinde gitar efsaneleri Paco De Lucia ve John McLaughlin ile birlikte yine flamenko etkileri taşıyan bir canlı albüm kaydı gerçekleştirdiler: Friday Night in San Francisco. Bu albüm en popüler canlı akustik kayıtlardan biri oldu ve 2 milyonu geçen satış rakamlarıyla ticari başarıyı da beraberinde getirdi. 1983 senesinde bu ekip Passion, Grace and Fire albümünü kaydetti. Yıllar sonra 1996’da ise Guitar Trio adlı bir albüm daha çıkartarak dünyayı dolaşacaklardı.
Jan Hammer ile kaydettiği Scenario (1983) albümünde elektronik altyapılardan önemli ölçüde faydalandı. Bu albüm, Al Di Meola’nın elektronik cazı keşfi olarak nitelendirilebilir. 1985 senesinde ufkunu Cielo e Terra (1985) ve synthesizer’lardan faydalandığı Soaring Through a Dream (1985) albümleriyle genişleten Al Di Meola, 90’larda dünya müziklerini ve modern latin tarzlarını keşfe çıktığı albümler kaydetti.
Bu süreçte, Arjantin'li ünlü tango bestecisi ve bandoneon ustası Astor Piazzolla ile tanışması onun Güney Amerika müziğine, özellikle de tangoya olan ilgisini arttırmıştı. Bunun sonucunda kompozisyonlarında tango etkisi de hissedilmeye başlandı. 1996 senesinde kaydettiği Di Meola Plays Piazzolla albümü ise Di Meola’nın 1992 senesinde vefat eden Piazzola’ya saygı duruşuydu. Piazzola’nın parçalarının yer aldığı bu albümde Ermeni asıllı Türk müzisyen Arto Tunçboyacıyan’ın da perküsyon ve vokalleri ile yer aldığını söyleyelim.
Al Di Meola, albümlerinde virtüözitesinin yanısıra ne kadar sıradışı ve güçlü bir besteci olduğunu da gösterdi. Birçok müzik türünü keşfe çıkmış bir müzisyen olsa da genelde Latin etkileşimli caz füzyon çalışmalarıyla tanındı. Guitar Player Magazin dergisinde okuyucu oylarıyla 4 kez en iyi caz gitaristi seçildi.
Gitar tarihçisi Robert Lynch, teknik anlamda elektrik gitarın sınırlarını bu denli zorlayan ve onu sürekli olarak ileri taşıyan başka biri olmadığını söylerken, Al Di Meola’nın farklı tarzlar üzerindeki hakimiyetini de heyecan verici olarak nitelendiriyor. “Shred” gitar tarzının en önemli temsilcilerinden Al Di Meola’nın, Yngwie Malmsteen, Richie Sambora ve John Petrucci gibi gitaristlere de ilham kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın Al Di Meola’nın yüksek sese bağlı duyma problemi yaşaması nedeniyle bir süre elektrik gitardan uzak kaldığını ve daha akustik çalışmalarla kariyerine devam ettiğini biliyoruz. Fakat 2006 senesinde çok özlediği elektrik gitara bir dönüş niteliği taşıyan Leverkusen Jazz Festival DVD’sini kaydetti. DVD’nin alt başlığı da bizi hiç şaşırtmamalı bu durumda: Return to Electric Guitar, yani Elektric Gitara Dönüş.
Peki asıl konuya gelecek olursak, bu gitar efsanesi neden son albümünde Beatles parçalarına yer veriyor? Cevabı çok kısa ve basit esasında. Beatles, Al Di Meola’nın gitara başlamasındaki en büyük etken. Beatles diye bir grup olmasaydı ya da bir şekilde Di Meola çocukluğunda Beatles’ı tanımış olmasaydı, belki de şu an Di Meola müzik hayatına davulcu olarak devam ediyor olacaktı. “Davul da nereden çıktı şimdi” mi diyorsunuz? Çünkü Di Meola aslında 9 yaşına kadar davulla ilgilenmişti. Beatles dinlemesi ve gitarlarına hayranlık duyması sonucu gitar çalmaya karar verdi. Şimdi geldiği noktada Di Meola yaşayan bir gitar efsanesi olarak Beatles’a olan bu vefa borcunu bu tribute albümüyle ödüyor ve çok sevdiği Beatles şarkılarını gitarıyla tekrardan keşfe çıkıyor.
Aslında bu albümün sinyalini biz 2011 senesinde kaydettiği Pursuit Of Radical Rhapsody albümünde almıştık. O albümde yer alan Strawberry Fields parçası da Beatles’ın bilinen parçalarından biri. O parçadan farklı olarak son albümde Al Di Meola, orkestra formatından çıkarak yalnızca akustik gitarı ile kayıtları gerçekleştirmiş. Ayrıca Beatles parçaları flamenko baharatıyla karşımızda bu sefer. Albümde 14 Beatles parçasının akustik aranjmanları yer alıyor.
Bazı parçalarda Al, zengin bir doku için üst üste gitar kayıtları kullanmış. In My Life ve Because parçalarında üç gitar, Penny Lane, I Am The Walrus ve I Will parçalarında iki gitar yer alırken, And I Love Her, Blackbird ve If I Fell’de tek gitar kaydı var. Parçalarda duyulan tüm vurmalılar esasında Di Meola’nın kayıtlar sırasında gitarının ahşap gövdesi ya da susturduğu telleri ile tuttuğu ritmler.
Albümle ilgili en güzel yorumsa yine Al Di Meola’dan geliyor bence: “Hayatıma Beatles’a hayranlıkla başladım. Hiçbir zaman da vazgeçmedim. Benim jenerasyonumdaki diğer gitaristler gibi. Kariyerimizin ortasında başka yerlere doğru yol aldık: füzyon, caz, adı neyse. Hep sanatımızı icra etmeye ve geliştirmeye gayret ettik. Ama sonunda yine Beatles’a döndüğünüzde durup şöyle diyorsunuz: Aman Tanrım, bu müzik hala burda, hala inanılmaz, hala yaşıyor!”.
Hala yaşayan bu müziğin etkileyici öyküsünü, Al Di Meola’nın sihirli parmaklarından dinlemek istiyorsanız 17 Nisan’da Ankara Congresium’da ve 8 Mayıs’ta İstanbul CRR’deki performansları kesinlikle kaçırmayın derim. Herkese sevgi dolu, müzik dolu günler...


