Flapper Swing
Türk caz sahnesinin son dönemdeki dikkat çeken gruplarından Flapper Swing’in lead gitaristi Erhan Erbelger ve solisti Nevin Avcılar Hetmanek ile bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifle takip etmeniz dileğiyle…
Flapper Swing’i tanıyabilir miyiz?
E.E.: Öncelikle tüm Jazz Dergisi ailesine merhaba demek isteriz. Flapper Swing Quintet, 2013 yılının güzel bir yaz gününde dünyaya geldi. ☺ Dolayısıyla oldukça yeni bir topluluk. Django Reinhardt ve Stephane Grappelli'nin izinde Gypsy Swing müziği (Jazz Manouche) icra ediyor. Quintet, vokalde Nevin Avcılar Hetmanek, soprano saksafonda hepinizin yakından tanıdığı sevgili Siney Yılmaz, solo gitarda ben Erhan Erbelger, ritm gitarda Tomâś Hetmanek ve akustik basta Sinan Erbelger'den oluşmakta.
Flapper Swing isminin arkasında bir hikaye var mıdır? Nasıl karar verdiniz bu grup ismine?
E.E.: Evet bir hikayemiz var doğrusu. Tahmin edersiniz ki yeni bir gruba isim bulmak çok kolay olmuyor. Hatta itiraf etmek gerekirse internette “yeni orkestra ismi yaratma programı” bulup küçük ipuçları üzerinden bazı denemelerimiz bile oldu. Tabi 1930'ların müziğini çalıyor olmamız bizi o döneme ait detaylara, terimlere yöneltti. Önce “Flapper Girl” kelimesini bulduk. O zamanlar modaya uygun giyinmeye meraklı genç kadınlara yönelikti bu yakıştırma ve aslında bir akımdı. Kapalı kostümleri rafa kaldıran, daha abiye ve cesur hatlarla kendisini öne çıkaran, dans partilerinde, balolarda boy gösteren kadın imajıydı “Flapper Girl”. Yanına Swing'i ekleyerek Flapper Swing'i bulduk. Solistimiz de “Flapper Girl” imajını, kostüm, makyaj ve süslemeleriyle çok hoş bir biçimde ifade ederek bu fikri pekiştirdi.
Müzikal yolculuğunuz nasıl başladı? Daha önceleri tüm grup üyelerinin bir gypsy swing hayranlığı var mıydı? Bu tarzda müzik yapmaya nasıl karar verdiniz?
E.E.: Ben ve kardeşim Sinan, opera solisti bir anne ve sıkı müziksever bir babanın çocuklarıyız. Küçük yaşta müziğe yöneldik, kısa bir süre klasik piyano eğitimi aldıktan sonra her genç gibi rock'n roll, blues ve jazz müziğini öğrenmeye başladık, fakat profesyonel olarak başka dalları seçtik. Şimdilerde her ikisini de bir arada yürütmeye çalışıyoruz.
Siney Yılmaz ise mükellef bir müzisyen. Bilgi Üniversitesi’nde eğitim almış diğer tüm müzisyen arkadaşlarımız gibi değişik projelerde sıkça yer alıyor. Ama onun, Flapper Swing'i ve jazz manouche'u çok sevdiğini düşünüyoruz ☺
Güzel ve narin solistimiz Nevin de profesyonel eğitimini bir başka dal üzerine tamamlamış ve ardından müzik eğitimi almış. Müzisyen eşinin de teşviğiyle müziğe ağırlık vermiş. Keman çalıyor, piyano ve swing dance eğitimi alıyor.
Quintet'in internasyonel üyesi sevgili Tomâś Hetmanek, üniversite eğitimini pedagoji üzerine tamamlamış. Türk müziği ve özellikle ud merakı, gerçekleştirdiği dünya seyahati sırasında kendisini ülkemize getirmiş ve eşiyle tanışmasına da vesile olmuş. Jazz manouche’un spesifik ritm gitar tekniğini (La pompe) mükemmel uygulayabilen bir müzisyen.
Grup üyelerimiz henüz tanışmazken de kişisel olarak gypsy swing’e meraklıymış. Bu sayede bir araya geldiğimizi düşünüyoruz.
Sizi en çok etkileyen müzisyenler hangileri?
E.E.: Tabi o kadar çok müzisyen var ki sorulduğunda söylemesi biraz zorlaşabiliyor, şöyle yanıtlayalım: Amerikan jazz'ı ve Avrupa gypsy jazz'ından birçok başarılı müzisyenden etkileniyoruz. Başta Django Reinhardt, Stephane Grappelli, Sidney Bechet, Angelo Debarre, Tchavolo Schmidt, Romane, Bireli Lagrene, Hono Winterstein, Stochelo Rosenberg, Didier Lockwood, Florin Nicolescu ilk aklımıza gelenler.
N.H.: Günümüz müzisyenlerinden Gonzalo Bergara ve Adrien Moignard’ı da sayabiliriz.
Grup üyeleri olarak beslendiğiniz ortak noktalar nelerdir? Ortak ilgi alanları, etkileşimler?
N.H.: Ortak noktalarımızdan en önemlisi, 1920’ler ve 1930’lar müziğine olan ilgimiz. Aslında sadece müziği değil genel olarak dönemin tüm kültür sanat ifadesini seviyoruz. Dans, fotoğraf, moda, resim…
Bugüne kadarki yolculuğunuzda kilometre taşları neler oldu sizce? “İyi ki”leriniz ve “keşke”leriniz oldu mu?
N.H.: Siney Yılmaz’la bir araya gelmemiz çok önemliydi. Daha önceleri birtakım projeler vardı fakat Siney’in soprano saksafonuyla tam da istediğimiz sound’u yakaladık. Geleneksel düşündüğümüzde jazz manouche’da gitarlar haricinde solo enstrüman olarak ya keman ya da klarnet vardır. Soprano saksafon bize daha eğlenceli, tabiri caizse “hot” bir sound kazandırdı.
Nerelerde sahne aldınız? Bunların içerisinde sizin için özel olanlar var mı? Ayrıca son dönemde Nardis’te de sahne almaya başladınız, bununla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
N.H.: Moda Deniz Kulübü, Divine Jazz Club, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, The Mekan, Flamingo, Noi, Four Seasons Bosphorus ve tabiki Nardis. Bizim için Nardis çok güçlü bir motivasyon sebebiydi çünkü orada ulaşacağımız dinleyicinin standartlarının ve beklentisinin yüksek olduğunu biliyorduk. Neticede Nardis’te çalmak Türk caz dünyasının bir parçası olmak demekti.
Grup olarak hedefleriniz nedir? Önümüzdeki dönemde neler beklemeliyiz Flapper Swing’den?
N.H.: Müzik tarzımızın üzerinde çalışarak dinleyicilerimize daha da dönemsel bir performans sunmayı hedefliyoruz. Ayrıca jazz manouche tarzında ülkemizde yayınlanacak ilk albüme imza atmak istiyoruz. Çalışmalara yavaş yavaş başladık, sonbaharda elimizde somut bir şeyler olacak gibi görünüyor.
Sırada ne var? Sizi nerede dinleyebiliriz?
N.H.: Sıradaki konserlerimiz 2 Temmuz Nardis ve 5 Temmuz Moda Deniz Kulübü. Temmuz’un geri kalanındaysa yolu Bodrum’dan geçenlerle Bodrum’un çeşitli mekanlarında karşılaşabiliriz.
Son olarak bize ve dinleyicileriniz söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Konserlere geldiklerinde dans etmekten çekinmemelerini diliyoruz. Sonuçta çaldığımız müzik dansla anlam buluyor. Bu da bizim keyfimize keyif katıyor.