Nils Petter Molvaer Periler Diyarında
Norveçli trompetçi Nils Petter Molvaer bu sefer Kapadokya’da buluşacak Türk dinleyicilerle. Hem de iki gün üst üste iki farklı konser ile. 16 Mayıs’ta Cevizlik’te İlhan Erşahin’s Wonderland projesinde Hüsnü Şenlendirici ile birlikte Erşahin’e eşlik edecek olan Nils, 17 Mayıs’ta ise Bezirhane Argos’ta kendi parçalarını çalacak.
Nils Petter Molvaer, caz ve elektronik müziği bir araya getirerek, gelecek yıllarda caz kültürünü farklı bir yaklaşımla şekillendirecek isimlerden biri olarak değerlendiriliyor. Ne tür müzik yapıyor sorusuna kolayca cevap veremediğimiz müzisyenlerden. Geleceğin cazı demek abartı değil. Önce Nils’i ve müzikal yaklaşımını tanıyalım, sonra da bu sound’un Kapadokya ile ne noktada kesiştiğini anlamaya çalışalım. Tabi bu kesişimi anlayabilmek için klasik bir biyografiden de uzak durmakta fayda var.
Nils Petter Molvaer’i dinleyince dünyanın farklı bir evreye geçiş yaptığını hissedebilirsiniz, böyle bir durumda akli ya da duygusal dengenizi sorgulamayın, sadece bu Norveç’li müzik adamı sesleri biraz farklı duyuyor ve yıllarca içine işleyen coğrafyayı çok farklı bir palette, bambaşka bir yaklaşımla işliyor. Zaman zaman dingin ilerleyen müzik bir anda oldukça rahatsız edici bir hal alıyor. Ama ne olursa olsun her zaman ruha dokunuyor ve her zaman provokatif.
Bir trompetçi oluşu dışında bir besteci ve yapımcı olarak hep yenilikler peşinde oldu Nils. Yeni sesler, yeni fikirler, farklı türlerden başka yaklaşımlardan öğeler. Besteci ve yapımcı olarak hip hop, rock, house, caz, klasik, elektronik türlerinden kırdıklarını kendi müziğinde birbirine ekledi ve icracı olarak kendi ruhunu katarak kendi duyduğu, duymak istediği, duyurmak istediği şekilde yeniden doğurdu.
Khmer (ECM 1997) hepimiz için eşsiz bir deneyimdi. Ve tabiki Nils için de. Şeytani bir çekiciliği olan Khmer, spotları Nils üzerine çeviren ve beraberinde ödüllerin parıltısını tozlu sahneye indiren albümdü. Biraz korkutucu ve çokça görkemli bir albüm Khmer. Şom ambiyans sesler, break beat’ler, atonal gitar gıcırtıları, kalıbına sığmayan melankolik melodiler ile Nils’in lirik, ihtiraslı, hüzünlü, titreyen, bazen sakin bazen çığlık çığlığa trompetinin yarattığı o müthiş provokatif karmaşa.
Solid Ether (ECM2000) Khmer’den sonra geldiği için şanssız mıydı? Hayır, Nils bu albümde de çok iyi iş çıkarttı. Merciful parçasında Sidsel Endresen’in yumuşak sesinin katman katman içimize işlemesini bir kenara bırakırsak bu albüm de elektronik korku tünelinin en güzel dönemeçlerinden biriydi. Ya da buz üzerinde bir ateş dansı. İzmelesi çok zevkli ama yer yer bir adım geri attıran türden. Khmer’e benzer şekilde, klasik caz trompet sound’unun, modern tekno, drum-and-bass ve elektroniklerle aşk yaşadığı bir başka tuhaf ve karşı konulamaz Nils albümü diyelim.
Büyüyen teknoloji kendine Nils’in NP3 (Universal 2002) albümünde yer buldu. Solid Ether’de de çalıştığı Pal "Strangefruit" Nyhus’a (vinyl, distant noices, samples, loops, soundscapes) bu albümde daha da çok iş düştü. Raymond C. Pellicer da bassloops, electronic beats, samples, distorted bass ve voice editing’de çok iyi iş çıkardı. Nils bu albümde trompetinin çevresinde bir elektronik senfoni yaratmıştı. Daha sonra NP3’ün başarısı, çoğunlukla bu albümdeki parçaların Tampere ve Londra’dan canlı kayıtlarının yer aldığı Streamer (Sula 2004) albümünde kutlandı.
ER (Sula, Universal 2005) bizi yeni, karanlık, daha kırılgan ve lirik bir coğrafyaya götürdü. Nils’in trompeti bu albümde biraz daha köşesiz, ılık, ihtiyatlı. Parlayan değil için için yanan bir ateş. “Only These Things Count” parçasında Nils’in trompeti ve Endresen’in vokali karşılıklı ağlaşıyor. Kelimeler üstü 3 oktavda gezinen bir vokalle Endresen “Water”da da karşımızda. Albüm genelinde vurmalıların ve elektronik ritmlerin belli bir çizgide devam eden zikirleri çevresinde titrek ama belirgin şekilde gezinen bir iskelet Nils’in trompeti.
3 sene sonra gelen Revision (Sula, Universal 2008) albümünde Nils bize bavulunu açtı. İçinden Ermeni düdüğü, ezan sesi, yeni kumaşlar ve canlı performansları boyunca olgunlaşan yeni düşünceler çıktı. Ardından 2009 senesinde yayınladığı Hamada’da (Sula, Universal) ise nefes dolu masum kırılgan bir sound ile açıldı perde. Albüm genelinde reverb ile geniş bir alana yayılan gitar ve tuşlular ve Nils’in nefesi... İstisnalar var tabi: Friction teşebbüs, Cruel Altitude ise açık bir tehdit.
Eğer Hamada’da, programlanmış beat’lerden daha sert ve köşeli bir sound’a geçişin başladığını söylersek, paradoksların albümü Baboon Moon’da (Columbia, Sony, 2011) bu geçiş tamamlandı. Khmer’den sonraki en dikkat çekici kayıtlardan. 3 kişilik dev kadro (Erland Dahlen, Nils Petter Molvær, Stian Westerhus) bu albümde herşeyi yapmış desek yeri. Nabzı yükselten davullar, artarak işlenen trompet ve doğaüstü gitar rifleri yanısıra kimin tuttuğunu güç bela ayırt edebileceğimiz tüm köşebaşlarıyla Baboon Moon, müzikle ilgili tüm peşin hükümleri müthiş bir biçimde yıkıp geçti.
Baboon Moon’daki trio dağılınca Nils’in denemelerinden biri daha meşrulaşmış oldu. 1/1 (EmArcy, 2013) albümünde Nils, farklı enstrümanlarla arası çok iyi olan meşhur tekno yapımcısı Moritz Von Oswald ile farklı bir sound’a imza attı: kıpırdamak isteyeceğiniz kadar ritmik, durduracak kadar karanlık ve hipnotize edici.
Nils’in son albümü Switch (Okeh, 2014), adı itibarıyla yoruma açık. Pedal steel gitaristi Geir Sundstøl’un albümdeki varlığı Nils’in country’ye geçişi olarak yorumlandı ama aslında albüm geneline yayılmadığı için sadece farklı bir tat olduğunu söylemek daha doğru şimdilik. Tahminleri boşa çıkaran Nils’in ilerleyen albümlerde ne yapacağı belli olmaz tabi.
Norveç’in batı kıyısında okyanusa kucak açan Giske adasının karlarla kaplı sahilinde yürüyüş yaparken dağların, okyanusun ve adaların üzerinde renk değiştiren gökyüzünü ve ışıkların dansını seyredin. Ve güneye doğru bakın, Sula Adası’na. 1960 senesinde Nils’in ilk çığlığının yükseldiği o coğrafyaya.
Giske adasında kaydetmişti Nils o efsanevi Baboon Moon (Sony 2011) albümünü. Okyanus sesi, tüm çıplaklığıyla doğa ve sonsuzluk hissi... Onun ilhamının kaynağı bunlardı. Stüdyonun bir köşesinde, kelimeleri Norveç toprakları üzerinde yükselen ama tüm dünyadan ilham almış olan Norveçli şair Olav Hauge kitabı... Nils’in müziğinde Olav’ın etkisi Giske adasındaki gökyüzü gibi açık ve net. Kuzeyin buzlu yalnızlığından bahsederken bir yandan da bambaşka türlere yolculuk yapmıyor mu Nils’in müziği de?
Peki tüm bunların Kapadokya ile bağlantısı mı? Kapadokya’yı ziyaret etmiş olan herkes ne demek istediğimi çoktan anlamıştır. Henüz ziyaret edemeyenlere ise şu kadarını söyleyeyim: Periler coğrafyası Kapadokya’da Nils’in trompetinin sesi, tüm ruhların uyanışını ve yeni bir çağı haber verecek. Bence bu çok güzel bir fırsat!


