top of page

 

Till Brönner

 

Zahmetsiz ve Büyüleyici

Tanınmış tatlılara sahip Alman mutfağından nefis bir pasta söylüyorum kendime, bir dilim Schwarzwaelder Kirschtorte (Karaorman Pastası). Ama bununla yetinmiyorum ve bu sıcaklarda biraz daha şımartmak istiyorum kendimi, bir top İtalyan dondurması alıyorum hemen yanına. Şimdi de bu karşı konulmaz iki tadın mükemmel uyumuna bırakıyorum kendimi. Evet işte Almanya’da doğup İtalya’da büyüyen Till Brönner’ın trompetinde saklı olan tat da tam anlamıyla böyle bir şey. Sıcacık melodilerle yumuşuyor ve damağımızda eriyor.


Charlie Parker ve Louis Armstrong’un müzik hayatındaki rolünü her fırsatta tekrarlayan Till, 13 yaşında Charlie Parker’ı ilk dinlediğinde bu sound’un onu adeta uyardığını söylerken, bunu lirik bir erotizm ile ilişkilendiriyor. Zaten Brönner’ın müziğini düşündüğümüzde, kuzey cazında duymaya alışkın olduğumuz o keskin köşeli trompet sound’unun bir hayli uzağında kalan, çok daha yontulmuş ve dingin bir sound ile karşı karşıyayız. Melankoliden çok romantizm, yer yer erotizm kokuyor. İnsanı zahmetsizce etkisi altına alan, yumuşacık , içimize işleyen, akıp giden bir melodi bu. Brönner’ın trompet üzerindeki sihirli dokunuşlarını bedeninde hissediyor dinleyen. New York’ta onun müziğine “sexual healing” denilmesine şaşırmamak lazım.


Till, 1971 senesinde Almanya’da Viersen’de müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Ailesinin yakın ilgisi altında geçen çocukluk yılları sonrasında önce klasik müzik daha sonra da Köln Müzik Akademisi’nde jazz trompet eğitimi alıyor. Sadece 3 sömestr sonra piyanist Horst Jankowski’nin ekibinde çalmaya başlayarak profesyonel müzik hayatına ilk adımı atmış oluyor. 1993 senesinde henüz 21 yaşındayken ilk solo albümü Generations of Jazz’ı kaydediyor. Bu yaşta bir müzisyenin, solo albüm kaydında Ray Brown, Jeff Hamilton, Frank Chastenier ve Gregoire Peters gibi isimlerle çalışması muhteşem bir tecrübe olmalı. Bu albüm bir çok ödüle layık görülüyor. 1996 senesinde çıkarttığı “German Songs” albümünde Brönner, Alman film müziklerini jazz ve klasik müzik formatında yorumlarken, ileride gelebilecek farklı projeleri sezdiriyor aslında. 1998 senesinde Verve etiketiyle piyasaya sürdüğü ilk albüm olan “Love” albümü ile ilk kez jazz vokalisti sıfatıyla dinleyenleriyle buluşuyor.  2000 senesinde Chet Baker’ın anısına “Chatting with Chet” albümünü yayınlayan Brönner, bu kayıtta Chet ile trompet düeti yapıyor. 2001 senesinde, jazz fotoğrafçısı William Claxton’ın hayatını anlatan “Jazz Seen” filminin müziklerini içeren albümü piyasaya sürüyor.


İşte bu noktada, müzik yaşamındaki önemli kırılma noktalarından biri ile karşı karşıyayız, bu açıdan ayrı bir paragraf açmakta fayda görüyorum. 30 yaşında (2002 senesinde) kaydettiği “Blue Eyed Soul” albümünde farklı tarzlara da yer vermesi, onun müzikal vizyonunun genişlemesi, yeniliklere yönelmesi anlamını taşıyor. 9 aylık uzun ve meşakatli bir stüdyo çalışması ardından piyasaya sürülen bu albümde Till, Japon DJ ve prodüktör Samon Kawamura ve soul vokalisti Mark Murphy ile çalışıyor. Tüm müzik kariyeri boyunca elde etmiş olduğu farklı tecrübeleri, düşünceleri ve duyguları bu albümde birleştiriyor sanki Till. Bu albümün en önemli özelliği ise samimiyeti bence. Rahatlatıcı, her ortamda rahatlıkla dinlenilebilecek, inanılmaz keyifli bir albüm. Soul, hip hop ve funky ritmler üzerine trompet doğaçlamaları ile ilerleyen bu albümdeki melodiler sıcak ve cezbedici, dinleyeni müziğin içine çekiyor ve dinleyende eşlik etme isteği uyandırıyor. “Tub of Love” parçasında ise vokalist Brönner ile trompetçi Brönner’ı birlikte dinliyoruz. Bu parçada vokal ile trompetin cümleleri mükemmel bir uyum içerisinde ilerliyor. Till, bu albüm hakkında şöyle konuşuyor: “İçimize tam olarak sinene ve evet işte kafamızdaki müzik buydu diyene kadar inanılmaz yoğun çalıştık, ama değdi, sonuç herşeyi açıklıyor. Ben müziğimi yapıyorum ve kimin onu nasıl etiketlediği ile ilgilenmiyorum. Önemli olan müziğimin dinleyenleri rahatsız etmemesi ve keyifli zaman geçirmelerine imkan vermesi. Kim rahatsız edici bir müziği dinlemek ister ki?”.


Bundan sonra da yine oldukça önemli çalışmalara imza atmaya devam ediyor Brönner. 2004 senesinde soul vokalisti Joy Denelane ile kaydedilen “That Summer” albümü, Almanya pop listelerinde 16. sıraya yerleşerek onu ülkenin gelmiş geçmiş en çok satan jazz müzisyeni yapıyor. Bundan 2 sene sonra kaydettiği Oceana albümünün ise yine onun için ayrı bir yeri var, çünkü Till bu albümde Joni Mitchell, Leonard Cohen ve Peter Gabriel gibi olağanüstü isimlerin prodüktörlüğünü yapan Larry Klein ile çalışıyor. Konuk sanatçılar ise Madeleine Peyroux, Luciana Souza ve Carla Bruni. Farklı coğrafyalardan isimlere yer verilmesi bence yine Till’in “Blue Eyed Soul” sonrası dönemde müziğindeki yenilikçi ve eklektik gelişime dikkat çekiyor. Bu çizgide, 2007 senesinde kaydedilen, Alan Broadbent, Peter Erskine ve bas bariton Thomas Quasthoff`lu “The Jazz Album”, Echo ödülünü alıyor ve Grammy’ye aday oluyor. 2007 senesi sonlarında yayınlanan “The Christmas Album” kaydı, Jazz kategorisinde 2008 Echo ödülüne layık görülüyor. 2008 senesinde Bossa Nova’nın 50 yılı anısına “Rio” albümü piyasaya sürülüyor ve bu albümde Till, yine Grammy ödüllü prodüktör Larry Klein ile çalışıyor. Albümde yer alan konuk sanatçılar, Vanessa da Mata, Kurt Elling, Melody Gardot, Annie Lennox, Aimee Mann, Sérgio Mendes, Milton Nascimento ve Luciana Souza, albüme ayrı bir nefes katıyorlar. 2009 senesinde Till, “En iyi enstrümantal jazz solosu” dalında, vokal grubu Take 6’nın “Seven Steps to Heaven” parçasında çaldığı solo ile Grammy’ye aday gösteriliyor. Burada Terence Blanchard, James Moody, Pat Metheny, Gary Burton ve Chick Corea gibi isimlerle yarışması da Bronner’in hem müzikal olgunluğunun hem de yeteneğinin geldiği noktayı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilecek nitelikte. 2010 senesinin sonlarında ise, The Killers, The Beatles ve David Bowie gibi grupların/ sanatçıların parçalarını yorumladığı “At The End of the Day” albümü ile hayranlarını şaşırtıyor.


Dave Brubeck, James Moody, Natalie Cole ve Tony Bennett gibi jazz devleriyle aynı sahneyi paylaşan, Almanya’nın en çok satan jazz albümlerine imza atan, iki kez Grammy’e aday gösterilen, Almanya’nın en prestijli müzik ödüllerden Echo Award’ı defalarca kazanan, kuşağının en iyi trompetçilerinden ve aynı zamanda da jazz vokalisti kimliğiyle tanınan Till Brönner’i, 6 Temmuz akşamı Arkeoloji Müzesi’nin büyüleyici atmosferinde dinleme şansını kaçırmayın. Şimdiden keyifli konserler.. 

Teşekkürler

  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2020 by Can Karakuş

bottom of page