top of page
Search
  • Writer's pictureCan Karakus

Aşkın Vizeye İhtiyacı Yok

Üniversitedeyim. Erasmus programı ile gelen öğrencilerle aram epey iyi. Lisede gittiğim yaz okulundaki gibi üniversitede de yabancılar arasında en iyi anlaştıklarım İtalyan öğrenciler. Üniversitede İtalyanca dersleri de alıyorum.


Sene 2007. İkinci dönem derslerine giriyoruz. Uluslarası İlişkiler derslerimden birinde bir İtalyan kız var. Pozitif enerjisi ile dikkatimi çekiyor. Adı Cristina. Kendisiyle ilk sohbeti okulun içindeki kitabevinde açıyorum. Sonra iletişim sürüyor. “Exchange” partisinde sohbet koyulaşıyor ve sonunda çıkmaya başlıyoruz. Başlarda birbirimize, tarzlarımıza uyum sağlamak ve beraberliğimize ilişki adını vermek zaman alıyor, ama vakit geçtikçe ve paylaşımlar arttıkça hislerimizin ne kadar ciddi ve yoğun olduğunu fark ediyoruz.


Bir süre sonra Cris’in exchange süresi bitiyor ve okuldan ayrılıp ülkesine dönme zamanı geliyor. Çok büyük bir ızdırap bu. Son günlerde bol bol birlikte vakit geçiriyoruz. Hatta sırf bu sebeple ben tatil günlerimin bir kısmını okulda yurtta geçiriyorum. Son günlerde sadece bir kaç dakikalık aralarla sırasıyla önce kahkahaya sonra gözyaşlarına sonra tekrar kahkahalara boğulduğumuzu, kısacası bu özleme nasıl dayanacağımız soru işaretiyle iyice kafayı yediğimizi dün gibi hatırlıyorum.


Ayrılık zamanı geliyor. Havaalanındayız. Pasaport kuyruğunda ağlayarak son bir kez sımsıkı sarılıyoruz. Pasaportunu görevli memura teslim etse de devamlı arkasını dönüp bana bakıyor. Memur bu halimizi görüyor, beni yanına çağırıyor, kimliğimi soruyor. Önce, acaba yanlış bir şey mi yaptık diye düşünüyorum. Kimliğimi alıyor ve “haydi geç içeri uğurla arkadaşını, sonra gel al kimliğini” diyor. Şok içerisindeyiz. Pasaport kontrolünden pasaportsuz şekilde sadece kimliğimi bırakara geçiyorum. Memur, yarı hüzünlü yarı gülümsemeli haliyle “Allah kavuştursun” diyor.


O an anlıyorum. İki kalp buluşunca aşkın vizeye ihtiyacı olmuyor.


***


2009 senesi Şubat ayı. 2008 yazından beri Opet’te çalışıyorum. Cris’le uzun mesafe ilişkimiz devam ediyor. Bu süre zarfında Cris bir kere İstanbul’a beni ziyarete geliyor. Ben de bir kez İtalya’ya ve daha sonra da Cris’in yüksek lisans öğrenimi gördüğü Viyana’ya onu ziyarete gidiyorum. Uzun mesafe oldukça zor. Sadece Skype üzerinden görüşebilmek, çok nadir bir araya gelmek ve bir araya gelindiği anda da her şeyi birkaç güne sığdırma telaşında olmak ilişkiyi sağlıksızlaştırıyor. Bir süre sonra çatırdamalar başlıyor. Aramız açık, ilişkinin akıbeti ne olacak ikimiz de bilmiyoruz. İşte tam da böyle bir zamanda, sevgililer günü de yaklaştığı bir dönemde bir karar alıyorum, Viyana’ya gidip Cris’e sürpriz yapacağım. Çünkü uzak mesafe ilişkinin tüm zorluklarına rağmen, aramız açık olmasına rağmen seviyorum onu


Vizem var. İşten izin alıyorum. Biletimi ayarlıyorum. Her şey hazır. Tek sorun şu ki, daha önce Cris beni havaalanından aldığı, evine onunla gittiğimiz ve tümüyle şehri o gezdirdiği için evine nasıl gidebilirim pek hatırlamıyorum. Görsel hafızama güvenmekten başka çarem yok.


Havaalanındayım. Uçağım kalkmak üzere, sabahın oldukça erken saatleri. Ve telefonu kapatmak üzereyken Cris’ten bir mesaj geliyor. Hiç beklemediğim bir anda. Cevap vermiyorum. Zaten mesajı görmediğimi ve hala uyuyor olduğumu düşünecektir. Tahminim, uzun melankolik ve alkol etkisinde bir gecenin sonunda atıyor bu mesajı. Mesajında şöyle yazıyor: “Bizim için hala bir şans var mı?”


Uçağım Viyana’ya iniyor. Tamamen görsel hafızama ve ufak tefek hatırladığım isimlere güvenerek raylı sistemle Cris’in oturduğu sokağa ulaşıyorum. Sokağın köşesinde bir çiçekçi buluyorum. Tek bir gül alıyorum. Apartmanının önüne gelip Cris’in ziline basıyorum. Kim olduğumu soruyor, yanıt vermeyerek tekrar zile basıyorum. Hem alkolün hem de uyku sersemliğinin etkisiyle olacak ki daha fazla sorgulamadan açıyor apartman kapısını. Yukarıya dairesinin önüne çıkıyorum ve kapısını çalıyorum. Kendim kenara saklanıyor, gülü kapı deliğinin karşısına uzatıyorum. Bir anlık tereddüt sonrası kapıyı, zincir kilidi açmayarak hafifçe aralıyor ve oradan bakıyor. Beni gördüğü anda ise sessizliğimi bozuyorum: “Evet bizim için hala şans var.” Şaşkınlık ve mutlulukla “Caaan” diye haykırarak kapıyı açıyor ve belki o güne kadar bana hiç sarılmadığı kadar, neredeyse canımı acıtacak kadar sıkı sarılıyor.


Her ne kadar o anda bu ikinci ve son Viyana ziyaretimin, Cris’i hayatımdaki son görüşüm olacağını bilmesem de orada bir şeyi kesin olarak anlıyorum. En yolunu bulamayacağını düşündüğü, kaybolacağını düşündüğü anda, elinde en ufak bir adres bir işaret olmasa dahi, sadece kalbindeki işaretleri izleyerek yolu bulabiliyor insan. Sevdiği, tutku duyduğu her ne ise, her kim ise ona koşabiliyor, kavuşabiliyor.


Kalbimiz, engellerimizden çok daha güçlü. Ve onun ne vizeye ne de adrese ihtiyacı var.




114 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page